Kayıtlar

duygularım hariç her şeyi erteliyorum, isteklerimi, hayallerimi, heveslerimi... duygularıma gelince iş hepsi içimde patlıyor sanki. illa yazacağım, arayacağım ya da gidip konuşacağım. ne olacaksa şimdi olsun'dan dolayı böyle bu. iyi de yapıyorum. beklemek en sevmediğim iş. yeni yılda da duygularımı dışa aktarmakta nasıl kararlı, istekli ve hızlıysam bunu diğer geri kalan şeylerde de uygulayacağım. hayat ertelemeye gelmiyor gibi bir yerden değil de istiyorsam neden duruyorum, bunun için.  istedim, oldu. 

ben burdayım

     ben buradayım demenin farklı yollarını denerken buldum kendimi, yalnızım ama buradayım. siz benden uzaktasınız. benden daha iyi olduğunuzu düşünüyorum neden bilmiyorum. ben, ben tek başınayım. salondayım. belki bi kahve yaparım gün batımını izlerim. neyse ki gün batımı var. biraz da duygusalım. pizza ısmarlıcaktım kendime onu da yapamadım. aç, sinirli ve üzgün döndüm eve. evde bekleyenim de olmayınca buna da üzüldüm biraz. olmamasına da alıştım belki olsa ona da üzülürdüm. üzülmeye yer arıyorum sanırım. geldiğimde ağlamaklıydım hatta. elimde olan gün batımını da kaçırmayayım bari. pizza olmadı ama bi kahve yaparım kendime. 

the bucket list

hasta yataklarında ölüm günlerini beklemek yerine madem öleceğiz ne istiyorsak yapalım konulu eğlenceli, yer yer duygusal bi film. yaşadıkları maceralara ortak olmak heyecanlı. gittiğin her yerle ilgili ansiklopedik bilgiler bilen birinin olmasının yer yer can sıkıcı olsa da çoğu zaman baya faydalı olduğunu görüyoruz. izlemesi aşırı keyifliydi. tabi bütün istekleri yerine getirmek için yüklü miktarda para gerektiğini de unutmayalım.   yine de günlük hayatta bile bizi mutlu edeceğini bildiğimiz şeyleri yapmaktan kendimizi mahrum bırakıyoruz. klasik üşengeçlik hali engel oluyor. kitap isimleri not alıyor ama bir türlü okumuyoruz, kek yemek tatlı tarifleri not alıyoruz ama kalkıp yapmak yerine bi paket bisküvi açıyoruz. açmayalım değil yine açalım da not aldıklarımızı yapmayacaksak da neden not alıyoruz değil mi?  neden not alıyorum o zaman?

kapı

kapı. bazen mutluluğa, bazen üzüntüye açılır. bazen açmak istemezsin. b azen heyecandan açmayı unutur kafa atarsın. b azen kapını açacak biri yok diye üzülürsün, bazen kapıda seni bekleyen sıcak bir gülümse gelir aklına bütün gün nasıl geçer anlamazsın. yeni imkanlara açılır bazen. ummadığın, beklemediğin şeyler olur iyi ki çıkmışım o kapıdan dersin. bazen açılmaz kapanır kapılar. hüzne iter insanı, umutsuzluğa, düşkünlüğe... çeker çıkarsın bazen. eskileri unutmak yeni bir sayfa açmak istersin. b azen bakmazsın bile arkana korkudan, nefretten, utançtan kaçarsın. b azen kocaman bir yolculuğa çıkarsın o kapıdan. h ayallerine açılır bazen yeni insanlara, yeni yerlere... h ayat bir sürü sorumluluk yükler herkese, her şeye. bir kapıya da bu kadarını, belki daha fazlasını...

itiraflarım - tolstoy

"yazarken sadece kendime göre var olan tek gerçeği öğütledim: kendimiz aynı zamanda ailemiz için en iyi olan neyse onun için yaşamalıyız. ben de böyle yaşadım. fakat beş yıl önce bana tuhaf şeyler olmaya başladı. ne yapacağımı, nasıl yaşayacağımı bilmeyecek bir noktaya geldiğimde önce hayretler içinde kaldım. aklımın mevcudiyetini kaybeder gibi oldum ve depresyona girdim. bu da geçti; kaldığım yerden yaşamaya devam ettim. sonra, sıkıntılar aynı şekilde hatta daha sık kendini tekrarlamaya başladı. ne zaman başım sıkışsa şu sorularla baş başa kalıyordum: "neden? bundan sonra ne olacak?" önce bunların önemsiz ve anlamsız sorular olduğunu düşündüm. bu sorularının cevaplarının zaten bilindiğini, eğer cevaba ulaşmak istiyorsam bunun benim için çok da zor olmayacağını, sadece şu an bu konuyla uğraşmak istemediğimi, fakat sorumluluğu üzerime alırsam bir cevaba ulaşabileceğimi düşündüm. sorular daha fazla, daha sık önüme çıkmaya, cevaplandırılma istekleri de gittikçe acil olmaya

vişne bahçesi - anton çehov

"Tanıdığım aydınların çok büyük bir kısmı bir arayış içerisinde değil, boş oturuyor ve el emeği gerektiren işlere de yeteneksizler. Kendilerine aydın diyorlar, fakat hizmetlilerine "sen" diye hitap edip köylülere hayvan gibi davranıyorlar; öğrendikleri yetersiz, okudukları hiçbir şeyi ciddiye almıyorlar, kesinlikle hiçbir şey yapmıyorlar. İş bilime geldiğinde konuşmakla yetiniyorlar, sanattan da anladıkları söylenemez. Çok ciddi, gergin yüzleri var. Hepsi sürekli çok mühim meselelerden bahsediyorlar. Felsefe yapıp duruyorlar. Ama aynı zamanda büyük bir çoğunluğumuz, yüzde doksan dokuzumuz vahşiler gibi yaşıyor; en ufak fırsatta kavga çıkartıp küfürler savurmaya başlıyoruz; kötü besleniyor, kir pas içinde, sineklerin, pis kokuların, ahlaksızlıkların arasında uyuyoruz. Yaptığımız tüm bu hoş sohbetler yalnızca kendimizi ve başkalarını kandırmak için."

mesafe

sessizliğin sesini dinlemeye ihtiyacım var şu günlerde. bir virüs salgınına tutuldu bütün dünya. a'dan z'ye zenginden fakire büyükten küçüğe evdeyiz. en zoruna maruz kaldık uzun zamandır hiç tecrübe etmediğimiz. eskiden elektrik ya da teknoloji yokken insanlar iç içeydi zaten ama geçmiş 10 15 senedir her şey çok hızlı gelişti. bir anda kaybettik kendimizi iletişimimizi ailemizi. en başta gelişen teknolojiye tanık olan gençlerdi onlar uzaklaştı toplumdan. o zamanlar alileler tepkiliydi. vakit kaybı, sahte hayatlardı. kendimizi kandırıyorduk onlara göre. sonra teknolojiyle onlar tanıştı. sosyal medya keşfedildi. aile akraba ortamı vardı orada da. oyunlar vardı çeşit çeşit çocukluğunu yaşamamış insanlar için harika sınırsız bir ortamdı. keşfettiler. yavaş yavaş internetin kolaylığını geniş yelpazesine tanık oldular ona kapıldılar. en tehlikelisi oldu. ebeveynler yol göstericiler muhabbet açıcılar ortadan kayboldu. telefonlarının başına gömüldüler, tv karşısından bilgisayar başında